2 Haziran 2016 Perşembe

Euronewsport Dergisi röportajı




Ortadoğu pazarı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan
EID İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Bora Can Yıldız:

Bölgenin ağabeyi

Türkiye’dir


Irak, büyüyen bir pazar ve Türkiye bu pazardan önemli paylar alıyor. Risk düzeyi yüksek olan bir bölge olmasına karşın pazara yakınlığımız ve kültürel olarak benzerliklerimiz bölge insanının bize karşı yaklaşımını belirlerken, yetenekli işadamlarımızın ortaya koyduğu sorun çözme becerisi pazarda, siyasi gelişmelerden uzak, istikrarlı, sürdürülebilir bir gelişim sağlıyor.
Son dönemde Koç Holding’in adım attığı pazarda, uzun yıllar yatırımlarına devam eden EID İnşaat, devam eden otel, hastane gibi projelerle Irak halkının ihtiyacı olan öncelikli projelere imza atıyor. Irak’ın dünyanın en çok büyüyen pazarı olduğuna dikkat çeken şirketin Yönetim Kurulu Üyesi Bora Can Yıldız, bölgede edindiği önemli deneyimleri okuyucularımızla paylaştı.
Irak pazarı ile ilgili aktaracağınız deneyimleriniz, o bölgeyi merak eden işadamlarımız için oldukça önemli. Pazar ile ilgili özet bir değerlendirme yapar mısınız?
Irak’ın çok büyük altyapı ihtiyacı var. 1979-1980’de İran-Irak savaşının alevlendiğini düşünürsek 8-9 sene süren savaş boyunca ülkeye hiçbir şey yapılmamış. Sonrasında da Körfez Savaşı ile ülke tamamen yıkılmış. Savaşta en çok etkilenen bölge güney bölgesi olmuş. Savaş sonrasında ambargo dönemi başlamış. Bu dönem de 10 yıl kadar sürmüş. Ambargodan sonra İkinci Körfez Savaşı ve ardından Amerika işgali ve yerel idarenin ortadan kaldırılıp polisin ve askerin lağvedilmesi süreci yaşanmış. Sonrasında ortada bulunan istikrarsızlık, mezhep çatışmaları gibi kötü süreçlerden geçilmiş. 30 yıllık bu dönem içerisinde de ülkenin ihtiyaçları giderilememiş. Pazarın ihtiyaçlarının bu düzeyde olmasını bir yana koyarsak diğer yandan pazarın zorluklarının da bir o kadar fazla olduğunu ifade etmemiz gerekir. Biz üç yıl önce güneyde çalışmalara başladığımızda bölgede bizim dışımızda sadece ENKA vardı. Hatta o dönemde Basra’ya tek uçak kalkıyordu. Şu anda ise THY’nin 7, Irak Hava Yolları’nın 3 uçağı var. Bir de Emirates’in 7 uçuşu var. Seferler haftada 1 uçuştan 17 uçuşa çıktı. Biz ihtiyacın da riskin de yüksek olduğu bir dönemde gittik. Özellikle güvenlik önemli bir sorundu. Fakat biz bu aşamaları geçtik.
Güneyde çalışmalar yapan bir işadamı olarak Kuzey-Güney kıyaslaması yapabilir misiniz?
Kuzey, güneye göre çok daha istikrarlı. Kuzey Irak çok daha güvenli ama Bağdat ve Güney Irak’ı karşılaştırırsak güney daha güvenlidir.



Bağdat çok karışık, güney tamamen Şii olduğu için kendi aralarında bir çekişmeleri yok. Ama biz ilk gittiğimizde orada da belirsizlikler vardı. THY’nin oraya uçmamasının nedeni de buradaki güven problemiydi.
Son iki yıldır kuzeyden daha iyi olduğu ifade ediliyor.
Kuzeyden değil ama Bağdat’tan daha iyi. Kuzey çok daha istikrarlıdır. Türkiye için düşündüğümüzde Kuzey Irak çok daha rahattır. Orada yerel polis, asker var. Orada dışarıda rahatlıkla gezebilirsiniz. Bağdat’ta Bakanlar beni ağırladıklarında kendi korumaları ile bir yerlere göndermelerine rağmen saat 10’dan sonra sokağa çıkartmıyorlar. Kaçırılma riskiniz olduğundan dolayı takım elbise ile dolaşamıyorsunuz. Ama önlemlerinizi alırsanız da iş açısından bakir ve önemli bir pazar.
Son dönemde siyasi olarak yaşadığımız problemler çalışmaları etkiledi mi?
Biraz etkiledi. Resmi olarak açıklanmış bir şey yok ama Türk firmalarına karşı bir direnç geliştiğini söyleyebilirim.
Bu sorun çözülür mü?
Tabi ki çözülür. Ben önümüzdeki yıllarda çözüleceğini düşünüyorum. Bizim orada çok sevilmemizin nedeni insan ilişkilerimizin iyi olması. Çünkü sonuçta bu insanlar bizim bir şekilde akrabalarımız. Yani Türk insanı ile Irak insanı, Suriye insanı, Cezayir insanı uzun yıllar beraber yaşamışlar. Aynı dine, aynı kültüre sahibiz. Aynı selam ile eve girip aynı selamla evden çıkıyoruz. Savaş döneminde Türkiye’nin duruşu da çok büyük bir
sempati yarattı. O yüzden insanlar bizi çok seviyorlar. Özellikle Güney Irak’ta insan olarak bahsedecek olursak Arap coğrafyasının hiçbir yerinde görmediğim misafirperverliği gördüm. Siyasi gerilim atlatıldıktan sonra her şey düzelir. Siyaset değişse de insanların dostluğu değişmez. Birkaç sene bu durum devam etse de ben Türkiye’nin Irak ile olan ilişkilerinin kötüye gideceğini düşünmüyorum. Siyaset hakkında çok yorum yapamam ama politikacılar belli bir süre sonra değişiyor. Diğer politikacıların da Türkiye’ye karşı bu kadar sert olmadığına eminim. Bence mevcut politikacılarda bir gerilim var. Bu öyle ya da böyle değişecek. Sonuçta politikacıların da bir siyasi ömürleri ve kanuni olarak görev süreleri var. Bunlar değiştikten sonra ben gerilimlerin ortadan kalkacağını düşünmüyorum. Bir de şu çok önemli; orada kim çalışacak? Orada kanalizasyon borusu döşenmesi, hastane, okul yapılması gerekiyor. Elektrikle ilgili sorunların çözülmesi gerekiyor. İnsanlar sıcakta elektriksizlikten ölüyorlar. Bu işleri İspanyol, İngiliz, Fransız ya da İtalyan yapamaz. Orada duramazlar. Çinliler de tek başlarına yapamazlar ki zaten Çin’e karşı da bir direnç var. Oradaki işi Alman şirket de Fransız şirket de alsa sahaya inip bu işi yapacak insana ihtiyaçları var. O insanlar da Türklerdir.

Ülkede iki yolla çalışılıyor. Biri bizim de yaptığımız gibi kendileri işi alıyorlar bir de bazen bizim de uyguladığımız gibi uluslararası şirketler işi alıp başka şirketler ile anlaşıyorlar. Lokal şirketler bu işi yapabilecek güce gelmediler. Bu yüzden öyle ya da böyle Türklerin sahada olmaları gerekiyor. Bunu oradaki insanlara da anlattığımda bana hak veriyorlar. Çünkü her ne kadar merkezi birimler olsalar da bizim 3 yıldır orada olduğumuzu, insanlara ekmek verdiğimizi, zor durumdaki ailelere yardım ettiğimizi, çocukları okula gönderdiğimizi, her şeyle ilgilenip işimizi doğru yaptığımızı bildikleri için bize karşı bir sempatileri var. Bugüne kadar verdiğimiz sözleri hep tuttuk. Onlar da bize hak veriyorlar. Burada işe ihtiyaç var ve bunların yapılması gerekiyor. İki ülke arasında ne söylenirse söylensin iş adamlarının siyasetten muaf olması gerekir. Siz hastalanmış bir çocuğun annesine burada hastane yapılmadı çünkü siyasi gerilim var diyemezsiniz. O hastanenin yapılması gerekiyor. Biz orada şu anda 4 hastane inşaatı yapıyoruz ve bu inşaatların bitmesi gerekiyor. Kimi zaman coğrafyasal ve güvenlik açısından zorluklarla karşılaşıyoruz.
Bu bölgede hâkim olmak, iş yapabilmek için politik açıdan doğru bir yerde miyiz?
Türk yönetim politikaları ile ilgili ben bir şey diyemem. Siyasetle iş çok farklı. Eğer siz siyasette ülke adına bir duruş sergiliyorsanız fedakârlık yapmak zorundasınız. Bu noktada işi düşünmeyebilirler. Ona bir şey diyemem. Başbakanın bir duruşu var. O yolda giderken burada inşaat yapılıyor, müşteriye kötü yansır diye düşünmeyebilirler. Türkiye’nin bölgede liderlik kültürü var. Bu sadece Başbakanımızın ya da dışişleri bakanımızın ortaya koyduğu bir vizyon değil. Bu durum tarihi altyapısı olan bir gerçektir. Siz oraya gittiğinizde herkes İstanbul’da olmak istiyor, herkes Türk dizilerini izliyor, herkes Türk insanına özeniyor. Herkes niye
bize ağabeylik yapmadınız, niye bizi bıraktınız diyor. Bunu ülke olarak herkes söylüyor. Türkiye oradan çekildikten sonra bölgede sadece kan ve gözyaşı olmuş. Cezayir, Suriye, İran, Irak gibi Türklerin olduğu bölgede Türkler çekildikten sonra çok kan akmış. Konuştuğumuz coğrafya dünyadaki petrolün % 60’ına, gazın % 40’ına sahip bir coğrafya. Toprağın altında çok büyük madenler var. Ama toprağın üstünde inanılmaz bir sefalet var. Çok fazla el ve göz var. Öyle bir yapıda da çok fazla kargaşa var. Ortadoğu dünyanın kalbi olarak ifade ediliyor. İnsanlar da oraya saldırı içersindeler. Geçmişte olan geçmişte kalmalı. Bizi arkamızdan da vurmuş olabilirler ama geçmişi bırakıp biz o ülkelerle dost olmalıyız. Aksi takdirde tek başımıza kalırız. Ama gerçekten bölgenin ağabeyi Türkiye’dir. Ben kiminle konuşsam ve Türküm desem önce bana Türk dizilerini soruyorlar ve Türk akrabaları olduğunu söylüyorlar. Ben dünya ekonomik forumunda Allah’a şükür ki bizi zamanında Avrupa Birliği’ne almamışlar dedim. Bu sayede biz yüzümüzü akrabalarımıza döndük. Onlarla kendi kültürümüzü hatırlıyoruz. Onlarla iş yapıyoruz. Şu anda bizi kapıdan içeri almayan Avrupa şimdi o bölgelerde iş yapmaya çalışıyor. Gidip orada iş alsalar kime yaptıracaklar? Çok büyük bir Alman şirketinin CEO’su ile beraberdik. Alman Merkez Bankası CEO’su “Beyler önümüzdeki 10 sene Avrupa’daki finans merkezi Türkiye olacak” demiş. Planlarınızı ona göre yapın demiş. Bana sordu o da Türkiye’nin bu gücü nedir diye. Ben de şu an orada biz Basra Çölü’ne gidiyoruz. Sen bana bu soruyu soruyorsun ama yanında geç bir Türk iş adamı var. Irak boyunca gidelim en az 100-200 tane daha Türk iş adamı çıkartırım dedim. Böyle iş yapan bir Fransız ya da İtalyan görmüyorsunuz dedim. Gidin Cezayir’e, Libya’ya, Türkmenistan’a, Kazakistan’a oraları gezin. Hep Türk iş adamlarını göreceksiniz. İnsanların gidemediği, koşamadığı bölgelerde Türkler var ve bu cesaretin de bir karşılığı var. Yeter ki düzgün iş yapsınlar.
Irak dışında çalışmalarınız var mı?
Şu an Kuveyt, Katar gibi ülkelerde projelerimiz var. Libya’da anlaşma imzaladık. Devletle ortak bir şirket kurduk. 500 milyon dolarlık bir proje için devletle ortak bir çalışma yaptık. O imzaları attık ama bir süre sonra savaş çıktığı için işi yapamadık. Ama tekrar görüşülüyor. Yavaş yavaş tekrar canlanma olacak.


Sizin Kuzey Irak’ta iş yapmanız zor mu?
Biz güneye odaklandık.
İkisinden birini seçmek zorunda mısınız?
Genel olarak öyle bir yapı var. Büyük bir petrol şirketinin başkanı ile berberdim. Kuzey Irak’ta 3 milyar dolarlık yatırımları olduğunu, güneyde de yatırım yapmak istediklerini söylediler. Hatta beraber ortak bir şirket kurmak istediler. Ama kanunlar tam istikrarlı olmadığı için yatırım konusunda çekindiklerini
ifade etti. Yani kuzeyde petrol taahhüt işlerine girme gibi bir ihtimalimiz var ama ağrılıklı olarak Güney
Irak’ta faaliyetteyiz.
Oradaki çalışmalarınız ne kadar büyüklükte?
Yaklaşık 200 milyon dolar civarında toplam hacme sahibiz. Ama birkaç sene içinde 400 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz.